Ne düşündüğümüz, tıpkı ne yediğimiz gibi kanserden ülsere, astımdan hipertansiyona pek çok sağlık sorununu tetikleyip alevlendirebiliyor ya da yok edebiliyor. Yani Hipokrat’ın ‘Ne yiyorsan osun’ önermesine rahatlıkla şunu da ekleyebiliriz: Ne düşünüyorsan, osun…
Sağlık uzmanlarının sık kullandıkları bir önerme var. Binlerce yıl evvel Anadolu’nun burnunun hemen dibinde, Bodrum’un tam karşısında Kos Adası’nda (İSTANKÖY) yaşamış efsane bir hekime, Hipokrat’a ait bir cümle bu: NE YİYORSAN OSUN! Hipokrat’ın yüzde yüz haklı olduğunu gösteren verilere her yıl yenileri ekleniyor. Mesela kanserlerin en az % 30’u, kalp damar hastalıklarının % 40’ının beslenme tarzı ile birebir ilişkili olduğu biliniyor. Beslenmenin tıpkı uyku, aktivite, stres düzeyi gibi sağlığımızın temel belirleyicilerinden biri olduğundan kuşku yok ama meselenin sadece ‘bedeni beslemek’le hallolamayacağı da kesin. ‘Duygusal beslenme’ en az bedeni beslemek kadar önemli ve bu alan özellikle son 20 yılda çok önemli bir konu haline geldi. Kısacası yalnızca ne yiyip içtiğiniz değil, ne düşündüğünüz de önemli. Bir başka deyişle sadece “ne yiyorsanız” değil, “ne düşünüyorsanız osunuz”! Duygu durumu ile beden ve bağışıklık sisteminin ilişkilerini inceleyen bir de bilimsel alan var ki son yıllarda popüler mi popüler! Alanın adı “NÖROİMMUNOMODÜLASYON!” Bu alan, düşüncelerimizin etkisi ve ruhsal durumumuzun tesiriyle bağışıklık sistemimizde oluşan değişimler ve bu değişimlerin oluşturduğu biyolojik yarar veya zararları araştırıyor. Uzmanlara göre ne düşündüğümüz, tıpkı ne yediğimiz gibi kanserden ülsere, kolitten reflüye, sedeften vitiligoya, ürtikerden alerjik dermatite, astımdan hipertansiyona pek çok sağlık sorununu tetikleyip alevlendiriyor ya da baskı altına alıp yok edebiliyor. Kısacası hayata hangi gözlükle baktığınız, sorunlara nasıl yaklaştığınız, iyimser mi karamsar mı, sakin mi telaşlı mı, endişeli mi, rahat mı, cesaretli mi korkak mı, öfkeli mi uysal mı, takdir sever mi kıskanç mı, yani “kim olduğunuz” ve “nasıl tepkiler verdiğiniz” çok ama çok önemli. Sevdiği birini kaybedince sapasağlam kalbi krize giren, tıkır tıkır çalışan beyni felç geçiren, bir şeye fazlaca üzülüp sinirlenince karnı kramptan gazdan muzdarip hale gelen veya bunaldığında kurdeşen döküp sedefe, vitiligoya yakalananların çoğunun yaşadığı şey de bu aslında.
Sünger Değil Teflon
Tam da bu konuda bir şeyler yazmayı düşünürken Doç. Dr. Nezih Hekim’den yandaki kutuda okuyacağınız e-posta mesajı geldi. Ben de Dr. Drauzıo Varella’nın yazdığı, Fatih Erden’in dilimize kazandırdığı o metni sizinle paylaşmaya karar verdim. Umarım ki metni okuyunca “ne düşündüğünüzün” ve kendinizi “nasıl hissettiğinizin” ve olaylara yaklaşırken “teflon mu sünger mi” olduğunuzun neden çok önemli bir nokta olduğunu daha iyi anlayıp sadece bedeninizi değil, ruhunuzu besleme konusuna da zaman ayırırsınız… Unutmayın: Daha az hastalanmanın yolu sadece bedeni değil, ruhu da iyi beslemekten geçiyor…
İyi olma sanatı
Eğer hasta olmak istemiyorsan;
-Duygularını anlat: Saklanan veya baskılanan heyecan ve duygular gastrit, ülser, bel fıtığı, bel ağrıları gibi hastalıklara yol açar. Zamanla duyguların bastırılması kansere dönüşür. Öyleyse sırlarımızı, hatalarımızı birileriyle paylaşmalıyız! Diyalog, konuşma, kelime çok güçlü birer ilaç ve mükemmel birer terapidir!
-Bir karar ver: Kararsız kişi güvensiz, endişe ve ıstırap içinde olur. Kararsızlık sorunları, endişeleri ve çatışmaları çoğaltır. İnsanlık tarihi kararlardan oluşur. Karar vermek diğerlerinin kazanması için vazgeçmeyi ve avantajları kaybetmeyi kesinlikle bilmektir. Kararsız kişiler mide rahatsızlığı, sinir hastalıkları ve cilt sorunlarının kurbanıdırlar.
-Olduğun gibi yaşa: Gerçeği saklayan, rol yapan, her zaman mutlu olduğu görüntüsü veren, mükemmel görünmek isteyen kişi tonlarca ağırlığı biriktirmektedir. Ayağı kilden olan bronz bir heykeldir. Aldatıcı görünerek yaşamak kadar sağlık için kötü bir şey yoktur. Kaderleri ilaç, hastane ve acıdır.
-Kabullen: Reddedicilik ve kendine saygı eksikliği kendimizi kendimize yabancılaştırır. Kendimizle barışık olmak sağlıklı yaşamın anahtardır. Bunu kabul etmeyenler kıskanç, taklitçi, aşırı rekabetçi ve yıkıcı olurlar. Eleştirileri kabullen. Bu bilgelik, akıllılık ve terapidir.
-Çözümler bul: Olumsuz kişiler çözüm bulamazlar ve sorunları büyütürler. Üzülmeyi, dedikoduyu ve kötümserliği tercih ederler. Karanlığı kovmak için kibrit yakmalı. Arı ufacıktır fakat var olan en tatlı şeylerden birisini üretir. Biz ne düşünüyorsak oyuz. Olumsuz düşünce hastalığa dönüşen negatif enerji üretir.
-Güven: Güvenmeyen kişi iletişim kuramaz, açık değildir, derin ve sağlam ilişki geliştiremez, nasıl gerçek arkadaşlık kuracağını bilemez. Güven olmadan bir ilişki de olamaz. Güvensizlik sendeki inancın azlığıdır.
-Hayatı mutlu yaşa: Mizah. Kahkaha. Huzur. Mutluluk. Bunlar sağlığa güç verir ve daha uzun bir yaşam getirir. “İyi mizah bizi doktorlardan korur”. Mutluluk sağlık ve terapidir.
Kaynak: