Şişmanlık önü alınamayan bir salgın gibi. Sivil ve resmi kuruluşlar birçok hastalığın nedeni olan şişmanlığı azaltmaya çalışıyorlar. Ama bu kuruluşların çoğu şişmanlığın çaresinin alınan kaloriyi azaltmak ve egzersiz yapmak olduğunu söylüyorlar. Bültenimizin bu sayısında editörümüz Prof. Dr. Ahmet Aydın ile yaptığımız söyleşide mısır şurubu ve çay şekeri içinde bulunan früktozun aşırı alınmasının nasıl şişmanlığa yol açtığı irdeleniyor.
Hocam son yıllarda erişkinlerde olduğu gibi çocuklarda da bir şişmanlık patlaması var. Bu durumun şekerli gıdaların aşırı yenmesi ile ilişkili olduğu söyleniyor. Bir çocuk hekimi olarak sizin bu konudaki fikriniz nedir?
Gıda sanayi son yıllarda çok karlı bir alanı keşfetti. Çocuklar…. Gofreti, kolası, gazozu, boyalı meyve suları, meyveli yoğurtları ve çeşitli tatlıları ile bütün çocuklarımız şeker bağımlısı yaptılar.Televizyonlarda 3-4 reklamdan biri çocuklara yönelik. Şekerli gıdalar ile sürekli insanları beyinlerini yıkıyorlar. Bu nedenle çocukların nerdeyse hiç biri doğru dürüst taze sebze ve meyve yemiyorlar. Bu yüzden vitamin ve mineral yetersizlikleri çok yaygın. Şeker öyle bir zehir ki her markette, bakkalda rahatlıkla çocuklara satılıyor. Şekerler bütün diğer uyuşturucular gibi bağımlılık yapıyor ve haz duygusuyla birlikte vücuda zarar veriyor.
Bu yetmiyormuş gibi gıda sanayicileri son yıllarda en ucuz şekerin peşine düştüler. Artık çay şekeri (sükroz) yerine ondan çok daha ucuz olan mısır şurubunu kullanıyorlar. Mısırdan da şeker yapılır mıymış demeyin. Belki farkında değilsiniz ama mısır şurubu çok uzun zamandır midemizde. Ketçap, toz kahve kreması, bisküvi, kola, gazoz, şekerleme, meyve suyu, hazır çorba, çikolata, gofret, puding, hazır kek üretiminde, şekerden daha ucuz olduğu için mısır şurubu kullanılıyor.
Hocam nedir bu mısır şurubu?
Öncelikle şekerleri bir tanıyalım. Diyetimizle aldığımız başlıca şekerler nişasta ve çift şekerlerdir (disakkaritler). Bu şekerler früktoz, glükoz ve galaktoz denilen tek şekerlerden( monosakkaritler) oluşmuştur.
Başlıca disakkaritler sükroz= çay şekeri (glükoz+früktoz), laktoz = süt şekeri (glükoz + galaktoz) ve mannoz’dur (glükoz+glükoz). Nişasta ise çok sayıda glükoz molekülünden oluşmuştur (glükoz + glükoz + glükoz +……..+glükoz). Nişasta unlu gıdalardan elde edilir ve şeker tadı olmayan bir şekerdir.
Şimdi şu mısır şurubu meselesine gelelim. Mısırdan ‘yüksek früktoz içerikli mısır şurubu’ yapımı 1970’lerde başlamış. 1980’lerde yılda 3 milyon ton olan üretim, 1995 yılında 8 milyon tona yaklaşmış. Günümüzde bu rakamın kat be kat üstünde.
Nişasta glükoz moleküllerinden oluşan birleşik bir şeker. Mısır şurubu, mısır nişastasının glükoz elde etmek üzere işlemden geçirilmesiyle elde ediliyor. Mısır şurubu, mısır nişastasının işlemden geçirilmesiyle elde ediliyor. Nişasta parçalanarak glikoza, ardından glikoz früktoza dönüştürülüyor. Bazı ürün paketlerinde mısır şurubuna “nişasta bazlı sıvı şeker” adı veriliyor; kısaca “NBSŞ” dendiği de oluyor.
Aslında süreç epey karmaşık (1). Mısır nişastasını parçalamak için üç enzim kullanılıyor. Mısır nişastasının polisakarit adı verilen daha kısa şeker zincirlerine dönüştürülmesi için alfa amilaz devreye giriyor. Alfa amilaz, endüstriyel olarak Bacillus familyasına mensup bir bakteriden üretiliyor. Bir sonraki işlem, şeker zincirinin glikoamilaz adlı enzimle parçalanması. Glikoamilaz ise Aspergillus adlı mantardan üretiliyor. Üçüncü enzim, glükozizomerazın görevi ise glükozu früktoza glükoza çevirmek.
Mısır şurubu elde etmek için iki aşama daha var. Karışımı yüzde 90 früktoza çeviren sıvı kromatografi işleminden sonra, sıvı yaklaşık yüzde 55 früktoz yoğunluğuna gelene kadar ilk elde edilen maddeyle karıştırılıyor. İşte gıda endüstrisinde kullanılan yüksek früktoz içerikli tatlandırıcı bu.
Peki, gıda sanayicileri niye bildiğimiz çay şekeri yerine mısır şurubunu tercih ediyorlar?
Mısır şurubu, şeker pancarından elde edilen şekerden daha tatlı, üstelik daha ucuz ve taşınması daha kolay. Bu da gıda üreticileri için daha düşük maliyet ve daha yüksek kâr anlamına geliyor.
Mısırdan yüksek früktoz içerikli mısır şurubu yapımına 1970’lerde başladı. 1980’lerde yılda 3 milyon ton olan üretim, günümüzde 50 milyon tonun üzerine çıktı (2).
Ülkemizde de son yıllarda mısır şurubu üreten fabrikalar kurulmaya başlandı. 2001 yılında çıkartılan Şeker Yasası ile mısır şurubu üretim kotası yüzde 10 olarak belirlendi, fakat daha sonra Bakanlar Kurulu kararıyla yüzde 15’e yükseltildi. Bu arada hatırlatalım; kota ABD’de yüzde 2, Almanya’da binde 8.9, Fransa da ise binde 4.9! (3).
Peki hem tatlı, hem daha ucuz; mısır şurubu sizi niye bu kadar rahatsız ediyor?
Çay şekeri olan sakaroz (sükroz) bir molekül glükoz ve bir molekül früktozdan oluşuyor, yani glükoz/früktoz oranı %50/%50. Mısır şurubunda ise bu oran %45/%55 ile früktoz lehine.
Sorun früktozda mı?
Evet, büyük ölçüde früktozda. Glükoz ve früktoz, her ikisi de basit şekerler, fakat farklı özelliklere sahipler ve metabolizmaları farklılıklar gösteriyor.
Früktoz, glükoza göre daha tatlı bir şeker, daha fazla bağımlılık yaratıyor. Früktoz iştahı daha çok artırıyor. Bir arştırmada 9 normal kilolu sağlıklı erişkin hastaya farlı zamanlarda glükoz, früktoz ve şeker içermeyen fizyolojik serum verilmiş ve fonksiyonel manyetik rezonans ile beyinde iştah merkezinin bulunduğu hipotalamus incelenmiş (4). Glükoz 20 dakika içinde ilgili alandaki sinirsel aktiviteyi artırmış. Früktoz ise tam tersine aynı süre içinde sinirsel aktiviteyi azaltmış. Kontrol olarak kullanılan şeker içermeyen serum fizyolojik ise hiçbir etki yapmamış. Glükoz açlık hormonu olan gherlini bastırıyor, buna karşılık tokluğu sağlayan hormon olan leptini uyarıyor. Halbuki früktoz gherline etki etmiyor ama leptini bastırarak aşırı yemenize neden oluyor.
Diyetle aldığımız früktoz ince bağırsaktan emilerek kana geçiyor. Mısır şurubunda glükoz ve früktoz serbest olduğu için emilim sükrozdan daha hızlı oluyor. Doğrudan karaciğere giden früktoz metabolize edilmek için insüline gerek duymuyor. Yani glükoz gibi insülin salgısını artırmıyorlar. Bu sanki diyabetik hastalar için bir avantajmış gibi görünüyor. Hatta früktoz bir dönem uzmanlar tarafından diyabet ve şişmanlık tedavisinde diyet şekeri olarak çokça kullanıldı. Birazdan okuduklarınızda göreceksiniz ki, bu ateşi söndürmek için üzerine benzin dökmeye benziyor.
Früktoz yendikten sonra bunun %100’ü karaciğere gidiyor. Halbuki, glükozun karaciğer üzerine oluşturduğu yük sadece %20.
Vücudunuzdaki her hücre glükozu kullanıyor. Bu nedenle glükozun büyük bir bölümü yendikten sonra metabolize oluyor, yani yakılıyor. Halbuki früktozun çok azı değişik metabolik süreçler için kullanılabiliyor. Früktozun büyükçe bir bölümü aktif gliserol-3-fosfata dönüşüyor. Gliserol-3-fosfat serbest yağ asitleri ile birleşerek depo yağı olan triaçilgliserole yani trigliseritlere dönüşüyor.
Şekerler içinde en fazla yağa dönüşeni früktoz. Örneğin 120 kalorilik früktoz tüketirseniz bunun 40 kalorisi yağ olarak depolanıyor. Halbuki 120 kalorilik glükoz tüketirseniz bunun sadece 1 kalorisi yağa dönüşüyor. Früktoz metabolizması sırasında oluşan yağ asitleri karaciğerinizde ve kaslarınızda yağ damlacıkları şeklinde birikiyor. Oluşan ürik asit insülin reseptörlerini bozarak insülin direncine yol açıyor. Sonuçta metabolik sendrom, obezite ve karaciğer yağlanması oluyor (5). Metabolik sendrom zamanla Tip II diyabete dönüşüyor.
Früktoz glükozdan 7 kat daha çabuk esmerleşiyor (Maillard reaksiyonu). Maillard reaksiyonu vücut proteinlerinin yapısını bozarak yaşlanmaya, kansere ve diyabet komplikasyonlarına neden oluyor.
Früktozla beslenen kişiler, glükozla beslenen kişilere oranla daha fazla demir, magnezyum, bakır, kalsiyum ve çinko kaybına maruz kalıyorlar.
Şişmanlığın temel nedeni aşırı früktoz kullanımı olduğunu söylediniz. Halk sağlığı açısından çok önemli olan bu konuyu biraz daha açar mısınız?
Tabii. Bildiğiniz gibi kış uykusuna yatan hayvanlar sonbahara kadar vücut yağlarını ikiye katlarlar ve daha sonra kış uykusuna yatarlar. Bu hayvanlarda bizde olduğu gibi metabolik sendrom olup bu şekilde şişmanlamaktadırlar ve iç organlar yağlanmaktadır. Bütün bir kış boyunca ise bu yağlar tüketilmektedir. Yani insülin direnci ya da metabolik sendrom, kışa girerken gelişen fizyolojik bir olay (6). Aslında metabolik sendromun oluşturduğu yağ birikimi kışın gıda kıtlığında canlıları açlıktan ölmekten koruyor.
Fazladan yağ depolamak her zaman kötü değil. Hayvanlar ve insanlar kıtlık döneminde kullanılmak üzere değişik yağ depolama yöntemleri geliştirmişler. Zaten yağ depolamayı bilmeyen canlıların nesillerini sürdürebilmeleri mümkün değildir. Vahşi hayatta en şişman olan hayatta kalır. Taş devrinde yaşayan atalarımız kıtlık zamanında bebeklerin ölmemesi, beslenebilmesi için kadınların fazla yemek yiyerek yağ depolarını artırmalarını teşvik ederlermiş.
Günümüzde yaşayan insanlar ise yaz-kış marketlere gidip yiyecek ihtiyaçlarını fazlası ile gidermektedirler. Bu nedenle yağ depolama eğiliminin yüksek olması geçmişte yaşamı sürdürmenin en önemli unsurlarından biri iken günümüzde bu üstünlük zarar vermeye başlamıştır. Çünkü genlerimiz hala on bin yıl önceki gibi. İlerisini düşünerek yağ depolamaya çalışıyorlar. Yaz-kış yiyeceklere ulaşmak kolay olduğundan depoladıkları yağı kullanamıyorlar.
Şişman kişiler fazla früktoz tükettiklerinden yağ depolama durumuna geçiyorlar. Aynı sebepten dolayı yağ yakan enzimleri tembelleşiyor. Enerjileri azaldığı için kendilerini yorgun hissediyorlar ve bu nedenle de sık acıkıyorlar. Yani şişmanlığın temel nedeni yaygın inanışın aksine fazla kalori almak ve az egzersiz yapmak değil. Bunlar sebep değil sonuç. Şişmanlar şekerden fakir beslendiklerinde de birkaç hafta içinde yağ yakma moduna geçiyorlar. Aldıkları kalori aynı kalsa bile zayıflıyorlar ve egzersiz kapasiteleri artıyor.
Şişman kişilerde var olan insülin direnci ve ürik asit yüksekliği glükozu früktoza da dönüştürebiliyor ve durumları daha da ağırlaşıyor (6). Düşük şekerle beslenen kişilerde ise böyle bir dönüşüm olmuyor.
Peki, yağ depolama ve ya yakma düğmesi nasıl çalışıyor?
Früktoz früktokinaz isimli enzimle früktoz-1 fosfat’a dönüşüyor. Daha sonra da aktif gliserol-3-fosfata dönüşür. Gliserol-3-fosfat serbest yağ asitleri ile birleşerek depo yağı olan triaçilgliserole yani trigliseritlere dönüşür. Yani früktoz-1 fosfatazın aktive olması yağ depolanmasını sağlamakta, tersine aktivasyonunun azalması ise yağların yıkımına izin vermektedir. Früktokinaz eksikliği olan kişiler şişmanlayamaz, çünkü yağ depolayamazlar. Burada yağ yakma moduna girmek ancak früktozun diyette azalması ile mümkün oluyor (7 ).
Yani diyette yağları değil ancak früktoz içeren şekerleri azaltarak zayıflayabilirsiniz. Bu durumda früktoz -1 fosfatazın inaktive olarak yağ yakma moduna geçersiniz. Diyabette en çok kullanılan ilaç olan metformin de yağ yakma düğmesini açarak etkisini göstermektedir.
Yüksek früktozlu diyetin zararları
30-40 yıldır başta mısır şurubu olmak üzere früktoz içeren şekerlerin aşırı bir şekilde tüketilmesi şişmanlığın ve şişmanlıkla ilgili (bir bölümü aşağıda görülen) hastalıkların bir salgın haline dönüşmesini kolaylaştırdı.
- Obezite, metabolik sendrom, Tip II diyabet
- Trigliserid ve LDL artışı
- Hipertansiyon
- Karaciğer yağlanması
- Kardiyovasküler hastalıklar, gut, kanser, artrit
- Vitamin ve mineral eksiklikleri. Mısır şurubunda bulunan çok miktardaki serbest früktoz magnezyun, bakır ve krom gibi minerallerin kaybına neden olmaktadır.
Früktoz nasıl oluyor da ürik asidi artırıyor?
Evet früktoz, ürik asit oluşturarak hipertansiyona ve gut’a sebep oluyor. Teknik açıdan şöyle oluyor. Früktoz früktokinaz isimli enzimle früktoz-1 fosfat’a dönüşüyor. Bu sırada enerji maddesi olan üç fosforlu ATP bir fosforunu kaybediyor. Yani bu fosfor früktoza geçiyor. Devamlı bir früktoz alınması hücre içi ATP’nin fosforunu tüketiyor. ATP, iki fosforunu kaybedince tek fosforlu AMP’ye dönüşür. AMP yıkıma uğradığında da ürik asit meydana geliyor. Fazla früktoz alan kişilerde, mide bulantısı, karın ağrısı ve halsizlik görülmesinin temel nedeni enerji maddesi olan ATP’nin azalması.
Yani birçok dahiliye hekiminin söylediğinin aksine ürik asit artışının nedeni proteinli değil, früktozlu gıdalar. Şekerden fakir, proteinden zengin bir diyetin alınması tam tersine ürik asit seviyelerini düşürüyor (8,9). Ürik asit artışı bir taraftan guta sebep olurken, diğer taraftan nitrik oksit sentezini azaltarak damar daralması ve hipertansiyona neden oluyor. Ürik asit CRP üretimini de artırıyor. CRP vücutta ve damarlarda iltihabı artırıyor. Ürik asit azalması ile damar fonksiyonları da düzeliyor ve kardiyovasküler risk azalıyor(10, 11). Bu nedenle 4-5mg/dL üzerindeki kan ürik asit seviyeleri tehlike işareti. Yağ yakma düğmesinin tembelleştiğini gösteriyor.
Mısır şurubu-çay şekeri hangi açılardan farklılık gösteriyorlar?
Mısır şurubu ve çay şekeri, her ikisi de früktoz ve glükoz içeriyor, ama aralarında çok bariz olmasa da farklılıklar var.
Çay şekerinin %50’si früktozdur, mısır şurubunun ise %55’i. Çay şekerinde ve meyvelerde früktoz glükoza bağlıdır. Mısır şurubunun ise glükoz ve früktoz serbest şekildedir bu nedenle çok hızlı emilir ve toksisitesi artar.
Früktoz kesinlikle insülin direncine neden olurken, saf glükoz olmaz. Ama glükoz mısır şurubunda olduğu gibi früktozla birlikte verilirse früktozun bağırsaktaki emilimini artırır. Halbuki früktoz tek başına bu kadar hızlı emilmemektedir.
Başlıca früktoz kaynakları
- Sükroz (çay şekeri)
- Mısır şurubu
- Kristalize früktoz
- Meyveler
- Doğal tatlandırıcılar: Bal, agave şurubu
Meyve yemek kötü mü?
Meyvelerde de mısır şurubu ve çay şekerindeki gibi glükoz ve früktoz birlikte bulunmaktadır. Fakat meyvelerde bulunan vitamin, mineral, flavvonoid ve lifler früktoz toksisitesini azaltmaktadır. Ama yine de fazla meyve yemekten kaçınmak lazım.
Meyve kurularından da sakınmak gerek. Çünkü kurudukça früktoz içeriği artmaktadır. Üstelik kuruma evresinde birçok vitamin ve flavonoidi kaybetmektedir.
Her ne kadar meyveler ve bal ana şeker kaynağı olarak früktoz içerse de birçok vitamin ve C vitamini gibi antioksidanları da içermektedir. C vitamini ürik asitin kötü etkilerini azaltarak ve böbrekten atılımını artırarak ürik asit düzeylerini azaltıyor. Meyveler ve bal früktozdan zengin olduğu gibi C vitamininden de zengin. Belki de bu şekilde bir denge sağlanıyor. Tabii paketlenmiş gıdalarda bulunan früktozun böyle bir özelliği yok.
Buna karşılık aynı meyvenin sıkılmış suyu hemen tüketilmezse bu olumlu etkiler antioksidanların etkisinin azalması nedeni ile görülmemektedir. En iyisi meyvenin kendisini yemektir. Meyveler aynı zamanda şekerlerin emilimini yavaşlatan lifler de içermektedirler. Isıl işlemlerden geçtiği için kutu meyve suları ise C vitamininden fakir olduğu gibi çoğu kez früktoz ilavelidir de.
Bu nedenle olumlu etkilerine rağmen meyveleri, yeşil sebzeler gibi sınırsız kullanmamak gerek. Meyveden alınacak früktozu 50 gramı aşmayacak şekilde almak gerekir. Şişmanlarda 25 gramı sınır almak daha da iyi olacaktır. Aşağıdaki tabloda meyvelerin yaklaşık früktoz miktarları görülmektedir.
Tablo 1. Çeşitli meyvelerdeki früktoz miktarları (gram)
Meyve | Früktoz miktarı (gram) | Meyve | Früktoz miktarı (gram) |
Limon (orta boy)Kuru erik (orta)Kayısı(orta)Ahududu (1B fincan)Kivi (orta)BöğürtlenKiraz 10 adetÇilek (1B fincan)Vişne (1 fincan)Ananas (1 dilim)Greyfut (orta)
Mandalina (büyük) Nektarin (orta) |
0.61.21.433.43.53.53.8444.3
4.8 5.4 |
Şeftali (orta)Portakal (orta)Tatlı Kavun 1/8Muz (orta)Elma (1 orta)Hurma (orta)Karpuz orta (1/8)Armut (orta)Çekirdeksiz üzüm (1F)Mango(1/2)Kayısı kurusu (1 F)
Kuru incir (1 F) |
5.96.16.77.19.510.611.311.812.416.216.4
24 |
Bir önemli konu da meyvenin kısa süre içinde yenip yenmemesi. Örneğin bir oturuşta 50-60 gram früktoz tüketeceğinize. bütün gün boyunca 100 gram früktoz tüketin daha iyi.
Panama ve Güney Afrika gibi ülkelerde şeker kamışı (Glükoz+ früktoz) çiğneyenlerde diyabet görünmemektedir. Bunun nedeni kamışı yavaş yavaş çiğnemeleri, birdenbire almamalarıdır. Aynı miktarı rafine olarak alanlarda ise diyabet gelişmektedir.
C vitamini-Ürik asit-şişmanlık
Evrimsel biyologlara göre insanların C vitamini sentezini sağlayan enzimlerden biri olan L-gulono-g-lactone oksidaz’ı ve ürik asti allantoine çeviren ürikazı kaybetmesi taş devrinde açlık dönemlerinde insanların ölmesinin önlenmesinde gelişen mutasyonlardır (12). Bu mütasyonlar früktoz aldıklarında insanların diğer hayvanlardan daha çabuk şişmanlamasını açıklayabilmektedir. İnsanları şekere daha düşkün olmaları da aynı şekilde açıklanabilir. Yani bu genleri kaybedince şekere karşı daha duyarlı olduk.
Ürikazın yok olması ile kandaki ürik asit düzeyleri artmış ve böylece antioksidan bir madde olan ürik asit C vitamini kaybından kaynaklanan antioksidan kaybını kompanse etmiş. İnsanlar strese karşı daha dayanıklı hale gelmişler.
Bir antioksidan olan C vitamininin kaybı insanda tutumlu açlık özelliğini kazandırdı; insülin direncini geliştirdiler. Çünkü ürik asit insülin direncini artırdı. Böylece insanlar açlık dönemlerinde kullanmak üzere yağ biriktirme özelliğine sahip oldular. Böylece obeziteye ya da metabolik sendroma eğilimleri arttı. Tabii bu değişiklikler milyonlarca yıl önce insanlar için bir avantajdı ve yaşamlarını sürdürmek için şarttı. Glisemik yükü yüksek gıdaların yaygın olarak tüketildiği günümüzde, bu avantaj dezavantaja dönüştü.
Kaynak:
- Tijen İnaltong. “Kolacılara teşekkür mü edecektim?” 30.4.2005 Radikal Cumartesi
- http://www.corn.org/International%20Sugar%20Journal%20–%20Audrae.pdf
- Prof. Dr. Kenan Demirkol ve Prof. Dr. Mübecel Demirkol. Daha az un ve şeker yiyin daha az hasta olun http://beslenmebulteni.com/beslenme/daha-az-un-ve-seker-yiyin-daha-az-hasta-olun/
- Purnell JQ, Klopfenstein BA, Stevens AA, Havel PJ, Adams SH, Dunn TN, Krisky C, RooneyWD.Brainfunctionalmagneticresonanceimagingresponsetoglucoseandfructoseinfusions in humans. Diabetes Obes Metab. 2011;13(3):229-34.
- Stanhope KL, Schwarz JM, Keim NL et al. Consuming fructose-sweetened, not glucose-sweetened, beverages increases visceral adiposity and lipids and decreases insulin sensitivity in overweight/obese humans. J ClinInvest. 2009;119(5):1322-34.
- Dr. Richard Johnson, The Fat Switch, 2012
- Elliott SS, Keim NL, Stern JS, Teff J, Havel PJ. Fructose, weight gain, and the insulin resistance syndrome. Am J Clin Nutr 2002; 76:911-22
- Dessein PH, Shipton EA, Stanwix AE, Joffe BI, Ramokgadi J. Beneficial effects of weight loss associated with moderate calorie/carbohydrate restriction, and increased proportional intake of protein and unsaturated fat on serum urate and lipoprotein levels in gout: a pilot study. AnnRheumDis. 2000 ;59(7):539-43.
- Matzkies F, Berg G, Madl H. The uricosuric action of protein in man. AdvExpMedBiol 1980;122A:227-31.
- Feig DI, Kang DH, Johnson RJ. Uric acid and cardiovascular risk. N Engl J Med 2008; 359:1811–1821
- Johnson RJ, Perez-Pozo SE, Sautin YY, Manitius J, Sanchez-Lozada LG, Feig DI, Shafiu M, Segal M, Glassock RJ, Shimada M, Roncal C, Nakagawa T. Hypothesis: could excessive fructose intake and uric acid cause type 2 diabetes? EndocrRev. 2009;30(1):96-116.
- Oda M, Satta Y, Takenaka O, Takahata N. Loss of urate oxidase activity in hominoids and its evolutionary implications. MolBiol Evol. 2002; 19(5): 640-53.