• 23 Aralık, 2024

Nilgün Aydın Kaplan – Şamama

2004 yılında Trakya Üniversitesi Ziraat Mühendisliği Bölümüne yerleştikten sonra atalık tohumlarla tanıştım. O yıldan bu yana aklımın bir köşesinde hep atalık tohumlar ile ilgili çalışma vardı ve bu konu beni hep heyecanlandırırdı.

 

Ülkemizde atalık tohumlar konusuna yeterli önemin verilmediğinin farkındaydım. Türkiye’mizin dört bir yanından bereket fışkırırken en büyük zenginliklerimizden olan yemek kültürümüzün kaynağı tohumlarımızın giderek yabancılaşması ve öz değerlerini yitirerek sofralarımızdan uzaklaşmaması adına, çocuklarımız için, gelecek nesiller için dört yıllık üniversite hayatım boyunca bununla ilgili olarak araştırmalar ve gözlemler yaptım. Bu süreçte hiç vazgeçemedim! Yıllarca ülkemizdeki atalık tohumlarına ulaşmak için çalışmalar yaptım. Hobi olarak devam ettiğim bu süreçte maalesef konu ile ilgili bilgilerin yetersiz olduğu kuşaktan kuşağa kaybolduğunu gözlemledim. Anadolu’nun birçok ilindeki yerel üreticilerin desteği ile genleri ile oynanmamış nesilden nesille sürdürebilir tarım metotları ile ekim yapılmış atalık tohumlarımıza ulaşabildim. Özellikle bu atalık tohumlarımızın gelecek nesillere aktarılması benim önceliklerim arasında yer almıştır.

İstanbul gibi megapol bir şehirde profesyonel olarak birçok özel kurumda yöneticilik /danışman/eğitmen ve denetçi olarak çalıştım. İlk çocuğumun erken doğması ve anne sütünü yeterince alamaması neden ile tüm bu konular daha önemli olmaya başlamıştı. Organik pazarlar her hafta uğradığımız ilk duraklar olmuştu. Çünkü ben her şeyden önce bir anne olarak çocuklarımız için en güvenli ve sağlıklı olanın peşindeydim.

Mega şehirde doğayla iç içe nasıl yaşanır diye düşündüğümde İstanbul’un ilçesinde kiralık tarım arazilerinde topladığım tüm bu atalık tohumları 6 yıldan beri ekip, tarım zehri kullanmadan da üretim yapılabileceği gerçeğini ailemle beraber bizzat deneyimleme şansım oldu. Eminim ki kimse koluna şırınga ile zehir enjekte etmek istemez! Fakat gıdalar yolu ile bunu yapmak çok kolay olmakta.  Tam da bu nedenle geleneksel metotlarla ve tarım zehri kullanılmadan üretilen gıdalara herkesin ulaşabilmesi için ŞAMAMA markasını kurma kararı aldım. Böylelikle 3.çocuğuma sahip olmuştum.

Kadın Girişimci olarak, KOSGEB desteği projemizi tamamladık. Markamızın değerleri arasında doğayı koruyup, doğalı tüketmek ve bu gıdaların ulaşılabilir olmasını sağlamak bulunmaktadır.

Çünkü kimin kime ihtiyacı var sorusunda her daim haklı olanın doğa olgunu biliyor, tüm çabalarımızı ona uyumlu yaşama yönünde veriyoruz. Sürdürülebilir bir dünya için sahip olduklarımızın en doğal hali bize yeter…

Benzer Yazılar

Yorum Yapın