Kanser savaşçısı olan özel molekül sülforafan, brokoli tomurcuklarında bol miktarda bulunuyor. Peki sülforafandan faydalanabilmenin yolu sadece lezzetsiz brokoli tomurcuklarını çiğnemekten mi geçiyor? Hayır, çünkü sülforafan her türlü lahanada (karası, beyazı, yeşili), karnabahar ve lahanagiller grubundan turpta da bol miktarda var.
Sebze ve meyveler sadece lezzetli ve besleyici oldukları için değil, daha pek çok nedenle “ayrıcalıklı ve sağlıklı besinler” kategorisindedir. Düşük kalorileri, yüksek posa içerikleri ve içlerindeki bazı özel maddeler bunlardan sadece bazılarıdır.
Özellikle taşıdıkları doğal maddelerin bazıları sağlığımızın “koruyucu melekleri” gibidir. Örneğin elmadaki kuversetin, domatesteki likopen, çaydaki kateşinler, maydanozdaki apigenin bu tür bileşiklerdir ve bu tür doğal ilaçlardan biri de sülforafandır, “lahana grubu” besinlerin hepsinde bulunsa da bazıları sülforafan deposu gibidir.
Araştırmalar özellikle brokoli tomurcuklarının neredeyse tıka basa sülforafanla dolu olduğunu gösteriyor. Zaten bu nedenle de son derece lezzetsiz olmasına rağmen brokoli sağlıklı yaşam düşkünlerinin “diva”sı konumunda.
Peki sülforafandan faydalanabilmenin yolu sadece lezzetsiz brokoli tomurcuklarını çiğnemekten mi geçiyor? Hayır!
Hayır, çünkü sülforafan sadece brokolide bulunan bir madde değil. Her türlü lahanada (karası, beyazı, yeşili), karnabahar ve lahanagiller grubundan turpta da bol miktarda var. Bu nedenle siz de ABD eski başkanı George W. Bush gibi amansız bir brokoli düşmanı olmaya devam edebilirsiniz.
Bu üçlüye, yani “karnabahar, lahana, turp” takımına daha çok ağırlık vermeniz yeterli olur. Bunlar sadece sülforafan zengini oldukları için değil, başka nedenlerle de faydalı yiyecekler. Üçünde de bol miktarda posa/lif var. Üçü de düşük kalorili besinler olduklarından kilo kontrolüne yardımcı.
Üçü de folik asit, C vitamini, K vitamini, kalsiyum, selenyum gibi sağlığımızı olumlu etkileyen maddelerden zengin.
Ne yapmalı
Benim önerim sofralarınızda bu üç sebzeye daha sık yer vermeniz, mümkünse onları pişirmeden (özellikle de suda haşlayarak ya da kızartarak değil), doğal halleriyle –mesela salata şeklinde- tüketmenizdir. Zira lahana ve karnabahar haşlandıklarında yararlı besin unsurlarının çoğu özellikle de sülforafanın önemli bir kısmı lavaboya dökülen haşlama suyuna geçiyor.
İsterseniz sülforafanın faydaları konusunda azıcık daha bilgilenelim: Sülforafan çok güçlü bir kanser savaşçısı. Sülforafan içeren besinler kömür ateşinde kızartılmış et/kebap gibi besinlerle yendiğinde et/kebapta ateşte yanma ya da kömür dumanı nedeniyle oluşabilecek kanserojenlerle bağlantılı bir kanser tipi olan kolon kanserinden korunmanıza destek olabiliyor.
Bunun bir anlamı da şu: Eğer mangal keyfi yapacaksanız, etleri, tavuk kanatlarını tabiî ki bildik kurallara dikkat ederek pişirin ama masanızda turpa, lahana salatasına/turşusuna ve karnabahar salatasına da yer açın.
Sülforafanın yalnızca kolon kanserinden değil meme, akciğer ve prostat kanserinden de korunmada etkili olabileceğini gösteren çok sayıda çalışma olduğunu da not düşelim.
Tekrarda fayda var!
Vücut ağırlığınız normali mi
Vücut ağırlığının normal olup olmadığını anlamak için “body mass index” (vücut kütle endeksi) kullanılabilir.
Vücut Kitle Endeksi= ağırlığınız (kg) / boyunuz (m2)
Örneğin, 60 kg ağırlığında ve 160 cm boyunda bir insanın vücut kitle endeksini hesaplayalım:
Vücut Kitle Endeksi = 60 / (1.6)2 = 60 / 2.56 = 23.44 olur.
Vücut Kitle Endeksi’ne göre, vücut ağırlığınızı şöyle sınıflandırabilirsiniz:
* 18.5-24.9 arası: Normal
* 25-29.9 arası: Kilolu
* 30’dan fazla: Şişman
* Vücut ağırlığınızı değerlendirirken bu bilgilerden yararlanarak ideal kiloda olup olmadığınızı belirleyebilirsiniz.
Unutmayın!
Oksijensiz olmaz!
Akciğerin fonksiyonlarını eksiksiz olarak yerine getirmesi, dokularınıza yeterli kadar oksijen taşınıp vücudunuzun karbonhidrattan temizlenmesi için yaşamsal bir zorunluluktur. Ama ne var ki göğüs kafesinizin neredeyse tamamını dolduran ve gaz değişim yüzeyi bir futbol sahasından bile büyük olan bu önemli organa çoğu zaman gerekli ilgiyi göstermiyoruz.
Onu kirli havadan, enfeksiyondan ve özellikle sigara dumanından korumaya özen göstermiyoruz. Akciğerler yaklaşık 18 yaş civarında olgunlaşıp en güçlü seviyesine ulaşır. Bu organın gücü yirmili yaşlardan sonra yavaş yavaş azalır.
Sigara içenlerde, pasif sigara içicisi olanlarda, kirli hava veya tozlu ortamlarda bulunanlarda bu iniş hızlıdır. Tekrarlayan solunum yolu enfeksiyonlarının, özellikle süregelen hale gelen bronşit, astım anfizem gibi hastalıkların akciğer fonksiyonlarındaki azalmayı hızlandırdığı biliniyor.
İyi bir akciğer sağlığının genel sağlığınızın en önemli belirleyicilerinden biri olduğunu unutmayın. Eğer eskisine oranla daha çabuk yoruluyorsanız, daha kısa mesafelerde sık nefes almak, çarpıntı gibi şikayetlerin başladığını fark ediyorsanız, bir haftadan uzun süren öksürük, balgam, hırıltılı solunum gibi şikayetleriniz varsa, özellikle öksürükle beraber (çizgi şeklinde bile olsa) kanamalar varsa akciğerlerinizin hasta olabileceğiniz anımsayın ve bir göğüs hastalıkları uzmanından yardım alın.
Not alın!
Menopozda hangi kadınlara hormon verilmemelidir
Bazı hastalıklarda hormon destek tedavisinin uygulanmaması yerinde olur. Memede, rahimde, yumurtalıklarda hormonlara bağlı tümörler bulunduğunda, pankreas ve ağır karaciğer hastalığı olanlarda ya da kısa süre önce bacak damarlarında pıhtılaşma veya akciğer embolisi geçirenlerde kullanımı tavsiye edilmez.
Hormon tedavisi sırasında tansiyon yükselirse, migren tarzı baş ağrıları veya bacaklarda alışmadık ağrılar çıkarsa hemen doktora başvurulmalıdır.
Kaynak: