Bugüne kadar yaşlanmanın ve kanserden kalp krizi ve felçlere kadar birçok hastalığın sebebinin vücudun kendi ürettiği “serbest oksijen radikalleri” olduğu ileri sürülüyor ve bunlara karşı “antioksidanlar” kullanılması tavsiye ediliyordu.
Yeni bir araştırma, yaşlanma ile serbest radikallerin arttığını fakat bunun sanılanın tam aksine yaşlanmanın sebebi değil yaşlanmayla mücadele etmek için gerçekleşen bir olay olduğunu ortaya koydu.Buna göre, yaşlanmayı önlemek veya geciktirmek için “serbest radikalleri azaltmak değil bilakis artırmak gerekiyor”.
McGill University Üniversitesi uzmanları tarafından C. elegans sınıfı yuvarlak solucanlar (nematodlar) üzerinde gerçekleştirilen deneysel araştırma “Cell” isimli muteber tıp dergisinde yayınlandı. Serbest oksijen radikalleri veya “oksidanlar”, en azından tek bir elektronu olan instabil ve çok reaktif atomlardır. Bunlar, vücutta oksijenin kullanılması sırasında tabii olarak oluşabileceği gibi sigara veya hava kirliliği gibi dış kaynaklardan da vücuda girebilir.
Serbest radikaller hücre ölümüne yol açıyor
Serbest radikaller vücuttaki hücrelerle, proteinlerle ve DNA ile etkileşime girdiklerinde bunların kimyasal yapısını değiştirerek hasara uğramalarına ve hücrelerin ölümüne yol açarlar.
Bugüne kadar yapılan çalışmalar hücrelerin sürekli olarak serbest radikallere maruz kalmalarının zamanla yaşlanmaya ve hastalıklara sebep olduğunu gösteriyordu. Buna karşı gelmek için de “antioksidan” adı verilen ve bu serbest radikalleri ortadan kaldıran kimyasalların kullanılması teşvik ediliyordu.
Serbest radikaller zararlı değil faydalı!
Apoptozis adıyla bilinen programlı hücre ölümü hasara uğramış olan ve vücuda çeşitli bakımlardan zarar verecek olan hücrelerin kendi kendilerini yok etmeleri yani intiharları anlamına geliyor. Bu sayede de hasara uğradığı için kanserleşme, oto-immün hastalıklara sebep olma potansiyelleri olan veya içlerinde virüslerin ürediği hücreler öldürülerek vücut korunmuş oluyor. Araştırma, yaşlanmayı geciktirmenin serbest oksijen radikallerini artırmakla mümkün olabileceğini gösteriyor.
Bir deli bir kuyuya bir taş atıyor ve buna inanılıyor
DNA’ nın çift sarmalını keşfeden Watson da geçen sene antioksidanların zararlı olabileceğini bildirdiğinde bizim “kendini bilim adamı zanneden bilimden bîhaber uzmanlarımız” Nobel Ödüllü bilim adamıyla dalga geçmişlerdi.
Watson için “Bir deli bir kuyuya bir taş atıyor ve buna inanılıyor”bile demişlerdi. Oysa Watson, ilerlemiş kanserlerde uygulanan kemoterapi ve radyoterapi gibi tedavi yöntemlerinin serbest oksijen radikalleri vasıtasıyla tesir ettiklerini, dolayısıyla da bu hastalara ‘antioksidan’ verilmesinin tedaviyi başarısız kılacağını söylüyordu.
Serbest radikallerin yaşlanmanın sebebi sanılmasının, kolesterolün damar sertliğinin sebebi gösterilmesinden hiçbir farkı yok. Her ikisi de “olay yerinde bulundukları için suçlu ilan ediliyor”.
Tıpkı kolesterolün damardaki hasarı tamir için orada bulunması ve birikmesi gibi, serbest radikaller de yaşlanmada artıyor ama bunun sebebi hasara uğrayan hücrelerin vücuda zarar vermemeleri için onları öldürmek.
Anti-oksidanların gerekçesi
İşi bitmiş hücreleri ortadan kaldırmak söz konusu olmadığında veya herhangi bir sebeple vücutta fazla miktarda oksidan oluştuğunda bunların ‘antioksidanlar’ ile etkisiz hâle getirilmeleri icap ediyor. Bu da vücudun kendi ‘antioksidan sistemi’ sayesinde gerçekleşiyor; aksi takdirde sağlıklı hücrelerin içindeki önemli proteinlerde, hücrenin DNA ve RNA’ sında geriye dönüşümü mümkün olmayan hasarlar meydana geliyor.
İşte insanlara ‘Antioksidan alın’ demenin esprisi de burada yatıyor: Vücutta çeşitli sebeplerle ortaya çıkan ve hücrelere zarar veren ‘fazla oksidanları ortadan kaldırmak’ !
Antioksidanların fazlası zararlı
Sağlıklı beslenen bir insanın fazladan beta-karoten, A, C ve E vitamini ve selenyum gibi antioksidan hapları almasının kanser ve kalp hastalıklarına karşı bir koruma sağlamadığı gibi tam tersine bu hastalıklardan ölüm riskini artırdığını ispatlayan sayısız araştırma var.
Ben de senelerdir bunu dile getirmeye çalışıyorum. Elbette tüm antioksidanlardan zengin sebze ve meyveler sağlıklı yaşamamız için olmazsa olmaz yiyecekler. Elbette bunları mâkûl ve mantıklı miktarlarda yiyeceğiz ama daha sağlıklı olalım, kanser olmayalım, daha uzun yaşayalım diye ‘antioksidan ilaç almanın’ faydası olmadığı gibi zararları var.
Ne kadar fazla yesek içsek de besinler aracılığıyla vücudumuz için zararlı olacak miktarda vitamin ve antioksidan almamız mümkün değil. Bunun için de hiç kimseye ‘sağlıklı beslenme şartıyla’ asla vitamin veya antioksidan almalarını tavsiye etmiyorum.
Gelelim neticeye
Vücudun mükemmel çalışan bir “oksidan-antioksidan sistemi” var ve bunların herhangi birindeki bir azlık veya fazlalık diğeri tarafından telafi ediliyor. Bu sisteme dışarıdan bilinçsiz müdahaleler tıpkı demokrasilerdeki askeri darbeler gibi sistemi allak bullak ediyor.
Bu araştırma, “vücudun fabrika ayarları ile oynamanın” ne kadar tehlikeli olabileceğini; insanlara faydalı diye dayatılan antioksidanların aslında vücuda fayda değil zarar verebileceğini, gösteriyor. Bu sayede, bugüne kadar yaşlanmanın ve hastalıkların sebebi sandığımız serbest radikallerin de tam tersine bunlara karşı koruyucu bir mekanizma olduğunu öğreniyoruz.
Kaynak:
- http://dx.doi.org/10.1016/j.cell.2014.02.055
- http://www.eurekalert.org/pub_releases/2014-05/mu-wdk050714.php
- http://ahmetrasimkucukusta.com/2013/01/11/yazilar/tip-yazilari/beslenme/turk-doktorlardan-nobel-odullu-bilim-damina-firca/
- http://ahmetrasimkucukusta.com/2013/01/11/abur-cubur-ivir-zivir/watson-a-topuz-dan-agir-suclama/
- http://ahmetrasimkucukusta.com/2014/05/11/yazilar/tip-yazilari/besin-destekleri/antioksidan-teorisi-coktu/