Bazıları çok fazla yeseler bile kilo almıyor. Bazılarıysa kuş kadar yemelerine rağmen fil kadar olabiliyor. Diğer taraftan birine bir gram yağ aldırmayan bir gıda, diğerini şişiriyor. Kilo sorunu söz konusu olduğunda sadece “ne kadar yediğiniz?” değil, “ne yediğiniz” de aklınıza gelsin.
Kısa ve net cevap şu: Ne yediğinize de, ne kadar yediğinize de dikkat edin, ikisi de önemli. Ama birinin, diğerinin önüne geçtiği özel bazı durumlar da var. Örneğin bazıları çok fazla yeseler bile kilo almıyor. Bazılarıysa kuş kadar yemelerine rağmen fil kadar olabiliyor. Diğer taraftan birine bir gram yağ aldırmayan bir gıda, diğerini şişiriyor. Ödeme, gaza boğuyor. Dahası balinalar kadar yağlandırabiliyor. Peki, bu farkın nedeni ne? İlk fark tabiî ki genetik miras! Yani genetik kurgu ve de metabolik yapılanma. Yani “imalat şartnamelerimiz” ve “fabrika ayarlarımız”ın farklılığı. İşte bu nedenle kilo sorunu söz konusu olduğunda aklınıza sadece “ne kadar yediğiniz?” değil, “ne yediğiniz?” de gelsin. Mühim bir mesele de şu: Günümüzün en önemli problemlerinden biri de porsiyonların büyümesi. Pek çok insan doymak bilmez bir iştahla homidi gırtlak yiyip içiyor. Büyük porsiyonlarla, gereğinden fazla kalorili gıda tüketme sorunu, en çok da dışarıda yenen öğünler ve açık büfelerde öne çıkıyor. Ekmek içi dönerler, çizburger, hamburger, lahmacun, pide, pizza ve de üstüne mis gibi tatlılar derken dışarıda yenen yemekler bir kalori ziyafeti haline gelebiliyor. İşte bu nedenle ilk dikkat edeceğiniz şey “ne kadar yediğimiz?” olsun. Hemen sonra da “neleri yiyip içtiğiniz” konusunda da dikkatli olun. Özellikle pankreası fazlaca insülin pompalayanların şeker, un, nişasta yüklü yiyeceklerden, özellikle sıvı şekerlerden (meşrubatlar) uzak durmaları gerekiyor. Bu gibi bir sorunu olanların yüksek kalorili her türlü yiyecekten, en çok da “tatlı+un+yağ” evliliğinin ürünü olan besinlerden (baklava, kadayıf, kurabiye, bisküviler, gofretler) uzak durmaları lazım.Tatlının yer almadığı, yerine tuzun ön plana çıktığı “un+yağ” evlilikleri de en az bunlar kadar tehlikeli. Mesela cipsler, tuzlu, unlu pastane fırın ürünü kuru pastalar. Üstelik bunların çoğunda bonus olarak kanser yapıcı ve damar tıkayıcı trans yağların bol miktarda bulunduğunu da biliyoruz.
Netice şu: Ne kadar yediğinize dikkat edin ama ne yediğinizi de gözden kaçırmayın.
DİKKAT: Sağlıklı gıdalar da kilo aldırıyor
Sağlıklı beslenmenin birinci şartı, sağlığa faydalı besinler yiyip içmektir. Ama burada da dikkatli olmak lazım. Araştırmalar çoğumuzun “sağlıklı” kabul ettiği besinleri farkına varmadan gereğinden fazla tükettiğini gösteriyor. Bunun örneklerini biz de sık sık görüyoruz. Cevizi, kayısıyı sağlıklı bulduğu için günde 15-20 kayısı içi ceviz dürümünü midesine indirdiği için kilo alan pek çok insan var. Burada konu maalesef sağlıklı beslenmekten çıkıp sağlıklı besilenmek (!) noktasına varıyor. Bir değer ayrıntı da şu: Yağı veya şekeri azaltılmış, bu nedenle “light/hafif” yani “düşük kalorili” olarak damgalanmış besinlerin tüketimi de normalden daha fazla olabiliyor. Bir dilim peynir mi yiyeceksiniz, yağlısını yiyin! Yoksa 2-3 dilim light peynir bile sizi kesmeyebiliyor. Yok, ille de ben light peynir yiyeceğim diyorsanız bir dilimle yetinmeniz lazım.
OKUR SORUSU: Proteinden zengin beslenmek zayıflatır mı?
Kilo sorununuzun sebebi ne olursa olsun proteinden zengin beslenmek, proteinlere yüklenip karbonhidratları minimuma indirmek kilo vermenize yardımcı olur.Zaten böyle olduğu için de “mucize diyetler” size fark ettirmeden aşırı protein yüklemesi yaparlar. Elli yıl kadar önce bunu ilk kez Dr. Atkins, Amerika’da denedi. 10 yıl kadar önce Dr. Dukan, Fransa’yı yüksek proteinli diyetiyle kasıp kavurdu. Kitaptı, üründü derken köşeyi döndü. Şimdi fabrikasyon diyet ürünleri rafları süslüyor! Yakın geçmişte bizde de “pirzolası, yumurtası, peyniri” sınırsız beslenme modelleriyle benzer bazı zayıflama diyetleri geliştirildi. Sonuç mu? Eğer insülin direnciniz varsa yüksek proteinli diyetlerin tümü bir süre işe yarar. Ama sadece diyetle yetinmemek, devreye tempolu aerobik egzersizleri de (yürüyüş) yerleştirmek şartıyla. Ama yüksek proteinli beslenme modelleri dozu kaçırılır, gereksiz yere uzatılır ve herkese uygulanırsa sonuç kemik erimesi, gut krizleri, kalp krizleri de olabiliyor. Aman dikkat!
İYİ HABER: Çekirdeğin kabuğu da yaralı
Belki sizi şaşırtacak ama ben kavrulmamış, tuzlanmamış kabak çekirdeğini “bir fincan” dozda kabuğuyla birlikte yemeye bayılırım. Erdem hocadan öğrendiğim bir bilgi bana “iyi ki öyle yapıyormuşum” dedirtti. Nedeni şu: Kabak çekirdeğinin dışındaki beyaz renkli kabuk bölümü demir bakımından oldukça zengin. Kabak çekirdeği yerken çitleyip attığınız kabuk bölümünün 30 gramında 4 mg kadar demir var. Yani çekirdeğin kabuk bölümü neredeyse doğal bir demir deposu. Peki kabak çekirdeğinin kabuğunu da yemenin bir zararı, tehlikesi var mı? Muhtemelen yok!
OKUR SORUSU: Bal faydalı mı?
Miktarını abartmadığınız takdirde balın sağlıklı bir besin olduğunu rahatlıkla düşünebilirsiniz. Ayrıca sadece bal değil, balın bazı yan ürünlerinin de sağlık faydaları var. Mesela mı? Arılar çiçek nektarlarını toplayıp kovanlarına döndüklerinde tel kafeslerden geçerken vücutlarına yapışan yapışkan polen kütlelerini bırakırlar ve bu kütleler toplanarak “arı poleni” olarak satılır. Peki, işe yarar mı? Az da olsa yarar. Ayrıca arılar peteklerinin üzerini mumsu bir maddeyle kaplarlar. Buna “propolis” deniyor. Bunun da bazı sağlık faydaları var. Bitmedi! Bir de “arı sütü” konusu var. Arı sütü arıların kraliçe arı için hazırladıkları daha yüksek besleyici niteliklere sahip bir bal. Bunun da tıbbi faydaları var. Ayrıca balın içinde az da olsa vitaminlerin, bazı sağlığa yararlı aminoasitlerin ve antioksidanların bulunduğu da unutulmamalı. Özetle bal, sağlığa yararlı bir besindir ama tekrar hatırlatalım, miktarı abartılmadan tüketilmelidir.
Kaynak: