Güzel hayaller ayakta tutar insanın ömrünü ve gönlünü…
Toros Dağlarının Mersin sınırlarına ait zirvelerinden birinde 1700 metre yükseklikte bulunan çiftliğimizin sınırları yaklaşık 100 dönüm araziye civarın da olmakta ve yem üretim kabiliyetlerimizin artması adına da dengeli bir şekilde büyümektedir…
Tamamı organik sertifikaya sahip olan arazimizin içinde hayvanlarımızın yem mineral ve vitamin ihtiyaçlarını gidermek üzere üretim yapılmakta. Tamamı yerli ve hibrit olmayan tohum ve meyveler ile gübre ya da ilaç ihtiyacı hissetmeden, rekolte yani birim alandan üretilen ürünlerden bir miktar fedakârlık yaparak üretim yapmaktayız. Toprağımız ve ürünlerimiz her türlü kimyevi ve yapaylaştırılmış üretim yöntemlerinden uzak olduğunu da çeşitli analiz ve sertifikalar ile kanıtlamış bulunmaktayız.
Sürdürülebilir tarım yani gerçek anlamıyla dışa bağımlılığı sıfıra indirme hedefimizi gerçekleştirdik sayılır, gelişmeye de devam ediyoruz. Mesela GDO’suz mısır ekimini ele alalım… Kimyasal tarım ilaçları – gübreleri icat edilmeden önce ki yöntemleri kullanıyoruz. Her sene kendimize tohumluk taneler ayırıp bir sora ki seneye aynı tohumları kullanabiliyoruz. İlaçlar yerine bahçedeki meyve ve otlardan ürettiğimiz sirkeleri kullanıyoruz. Mısırları yiyen tavuk ve ineklerimiz bunu mükemmel bir şekilde fermente edip gübre olarak bize geri hediye etmekte, biz de bu gübreleri toprağa geri iade ederek borcumuzu ödemiş oluyoruz. Organik standartlarının izin verdiği oran ve kalemlerde dahi çiftliğimize kimyevi bir madde kesinlikle girmemekte ve dediğimiz gibi bu durumu da her türlü analiz ve sertifika ile rahatlık ile kanıtlayabiliyoruz.
Ürünlerimizin hepsinin ayrı ayrı hikayesi olsa da biz yola yumurta ile başladığımız için kısaca bahsetmek gerektiğini düşünüyoruz. İnzivaya çekilmek için çıktığımız dağlarda satın aldığımız arazimizde birşeyler okurken yürüyüş yapan eczacı hanım ve hekim eşinin selamı ile başladı… Köylünün hediye ettiği üç adet tavuk… Güzel bir iki kelamdan sonra çıkarılan peruk ve öğrenilen kanser hastalığı. Yumurtluyor mu bunlar deyince kanserden yeni ölmüş olan validemin tedavi süreçlerinde ki temiz gıda arayışı film şeridi gibi geçiyor gözümün önünden. Hediye ediyorum tabi hemen ne var ne yok ablamıza… Onkoloji bölümünde ki diğer arkadaşları, hekim eşinin hastaları derken kitaplar yazıp okumak için çıktığım dağın tepesinde kendimi yumurtaların üzerinde ki gübreleri temizlerken buluyorum… Ve Seyyahın Çiftliği hikayemiz başlamış oluyor.