Başlıktaki sorunun kilo problemi olanları heyecanlandıracağını biliyorum. Bu yüzden yanıtı hemen vereyim:
En sağlıklı diyet, deneyimli bir diyet uzmanının, sağlığınızı izleyen doktorun önerileri ve bilgisi dâhilinde “yaşınızı, cinsiyetinizi, sağlık problemlerinizi ve beslenme alışkanlıklarınızı dikkate alıp size özel hazırladığı” bir beslenme planıdır.
Eğer bu kurala dikkat edilirse, her diyet prensip olarak sağlıklıdır. Burada en önemli nokta, beslenme planının mutlaka “kişiye özel” olması, fotokopi şeklinde tekrarlanan hazır diyet planlarından uzak durulmasıdır.
Beslenme prensiplerinden yola çıkarak küçük değişikliklerle kişiye özel hale getirilebilen diyet planları da vardır. Bunların ortak özelliği, yağ oranlarının çok düşük veya protein içeriklerinin çok yüksek olmasıdır. Örneğin “Pritikin Diyeti” düşük yağlı diyetlerden biridir. Başka bir örnek olarak “Ornish Diyeti” gösterilebilir.
Her iki diyetin de iddiası yalnız kilo verdirmekle sınırlı değildir. Bu diyetleri hazırlayanlar, diyetlerinin kalp sağlığını dengelediği, kolesterol-şeker yüksekliğiyle mücadeleyi kolaylaştırdığı, hatta sağlıklı yaşlandırdığı iddiasındadır.
Atkins Diyeti, yüksek yağ ve protein içerdiği için kalp-damar sağlığı yönünden tavsiye edilmez, hatta tehlikeli bulunur.
Doğrusu Hangisi?
Benim kanaatim, ne az yağlı veya az karbonhidratlı ne de yüksek proteinli diyetlerin uzun vadede sağlıklı sonuçlar vereceği yönündedir. Aşırı yağ veya karbonhidrat kısıtlamanın da yüksek proteinli beslenmenin de orta ve uzun vadede sağlık sorunlarına yol açabileceği bilinmektedir.
Bu nedenle doğru, dengeli, çeşitli beslenmeyi prensip edinmek, günlük kalori kazanımının yaklaşık yarısını karbonhidratlardan, dörtte birini yağlardan, dörtte birine yakınını da proteinlerden kazanmaya özen göstermek doğruya en yakın seçimdir.
Eğer kilo vermeyi düşünüyorsanız, bu dengeyi çok fazla bozmadan, sadece porsiyonlarınızı küçültmeniz (yediklerinizi azaltıp mümkünse yarıya indirmeniz) ve aktivitenizi artırmanız (günlük aktivitenizi iki katına çıkarmak) kilo kaybetme amacınıza ulaşmak için yeterlidir.
Ne Yapmalısınız?
Aslında biraz araştırıp okuyan herkes, bir diyet uzmanına başvurmadan da 3-5 kiloluk fazlalıklarından yukarıdaki prensiplere uyarak da kurtulabilir. Doktor ve diyet uzmanlarının yardımına ihtiyaç duyulan durumlar daha çok kilo alımının belirgin olduğu, özellikle yüzde 10’dan fazla kilo kazanımının söz konusu olduğu durumlardır.
Böyle durumlarda kilo kaybetmenin sağlığa yapılmış bir müdahale anlamına geldiğini unutmamak ve süreci tıbbi bir kontrol altında sürdürmeye gayret etmek eğer imkân varsa daha iyidir.
Ayrıca böyle bir yaklaşım kilo almaya yol açabilecek sağlık sorununun belirlenmesi ve tıbbi çözümüne fırsat vereceği için da daha iyidir. Bazı özel durumlarda kullandığımız özel diyet planlarından önümüzdeki yazılarda daha sık bahsedeceğiz.
Egzersiz için bahane aramayın
Egzersize başlamak için yaşınızın, kilonuzun, cinsiyetinizin ya da işinizin asla bir bahane oluşturamayacağını bilmelisiniz. Egzersiz için yaşamınızda yapacağınız değişiklikler zannettiğinizden daha kolaydır.
Bizim önerimiz, her gün ortalama 45-50 dakika süreyle hayatınıza fiziksel aktivite eklemek konusunda kendinize bir söz vererek işe başlamanızdır.
Eğer iş programınız çok yoğunsa, her gün için sadece 45-50 dakikanızı alacak egzersizi küçük zaman dilimlerine bölerek de yerine getirebilirsiniz. Örneğin; germe egzersizlerini işyerinizde herhangi bir zaman boşluğunda yapabilir, aerobik egzersizlerini öğle yemeği aralarında yürüyerek tamamlayabilir, direnç egzersizlerinizi akşam yemeği ile yatmadan önceki bir zaman aralığında evinizde şınav, mekik, ağırlık kaldırma gibi çalışmalarla gerçekleştirebilirsiniz.
Bütün sorun, yaşam boyu sürecek bu önemli karar için gerekli motivasyonu kazanmanız ve kararınızın arkasında her ne olursa olsun durmanızdadır.
Günlük yaşamınızda 40-50 dakikalık bir süreden çok daha fazlasını gün boyunca giyinip kuşanmak, tembellik yapıp uzanmak, televizyon seyretmek veya arkadaşlarınızla sohbet etmek için harcamaktasınız. Genç, orta yaşlı veya yaşlı olun fark etmez. Hangi yaşta olursanız olun, egzersize başladığınızda yararını görürsünüz.
Düzenli ve iyi planlanmış egzersizden yararlanmak için hiçbir yaş asla geç değildir. Önemli olan sürekli yapabileceğiniz, size keyif veren hayatınıza renk katan bir aktiviteyi seçmenizdir.
Egzersiz Uzmanı Özcan KIZILTAŞ
Mazeretim var asabiyim ben!
“Açlığa hiç dayanamıyorum! Yemek biraz geciksin veya toplantı uzayıp bir şeyler atıştırma şansımı kaçırayım çıldıracak gibi oluyorum; resmen öfkeleniyorum! Ellerim titriyor, içim çekiliyor, soğuk terler döküyorum!”
Yukarıdaki paragraf aslında bir derleme: Kliniğimize başvuranlardan pek çoğunun ortak sorunu olan “hipoglisemi”nin belirtilerinden bazılarını kapsıyor.
Kan şekerinin 60 mg/dl’nin altına düştüğü durumlarda ortaya çıkan enerji kaybı, sinirlilik, gerginlik, solukluk, terleme, baş ağrısı, çarpıntı, dayanılmaz bir açlık duygusu, bitkinlik, uyuklama, yoğunlaşmada güçlük gibi yakınmalar hipoglisemiye bağlıdır.
Bu durum kişinin kalıtımsal özelliklerinden köken alan bir tür “yapısal” hipoglisemi olabileceği gibi, pankreastan aşırı insülin salgılanması sonucu gelişen “tepkisel” hipoglisemi de olabilir.
Şeker hastalarının insülin ya da diğer ilaçların kullanımı sırasında doz aşımı veya süre ile ilgili yanlış uygulamalar yaptıkları zaman yaşadıkları hipoglisemiyi katmazsak, bu sorunun çözümü doğru gıdaları (Glisemik indeksi düşük olanlar), uygun miktarlarda (Glisemik yük sınırlarını aşmadan), düzenli zaman dilimleri içerisinde tüketmekle çözümlenebilir.
Antibiyotik ishali
Antibiyotikler uzun yıllardan beri kullandığımız hayati ilaçlardandır. Tüm ilaçlar gibi antibiyotiklerin de yan etkileri vardır. ıshal bu yan etkilerden biridir.
Antibiyotiklerin hemen hemen tamamı ishale sebep olabilir. Ancak yine de bazılarında bu yan etki daha sıktır. Antibiyotiklerle ilişkili ishaller ilacı aldıktan 1-2 gün içerisinde başlayabileceği gibi tedavi bitiminden sonra da başlayabilir.
Hafif hastalıkta karın ağrısı, bulantı, ateş ve günde 5-6 kez sulu dışkılama vardır. Ciddi hastalıkta dışkılama sayısı 10’u geçer. En ciddi durumda yani pseudomembranöz enterokolitte barsak florası ileri derecede bozulmuştur.
Bu tabloda kalın bağırsak florasında ‘clostridyum diffisile’ isimli bakteri baskın hale gelmiştir. Böyle ciddi hastalık şüphesinde tanı hastane şartlarında yapılmalıdır.
Dışkıda bu bakteriye ait toksinlerin gösterilmesi ile tanı konur. Bazı hastalarda tanı için kolonoskopi gerekebilir.
Antibiyoktik ishali tedavisinde ilk adım ilacın kesilmesidir. ıkinci aşama ise bu baskın bakteriyi yok edecek metronidazol veya vankomisin isimli ilaçlara başlanmasıdır.
Yumurtlama zamanı nasıl anlaşılır?
Tam yumurtlama zamanı farklı olmakla, hatta her ay az çok değişmekle beraber âdetin birinci günü başlangıç alındığında, 14’üncü gün civarı yumurtlama olmaktadır. Daha kesin zaman, beklenen adetten 14 gün geriye sayıldığında bulunur. Çoğunlukla belirti vermezken, bazı kadınlar yumurtlama zamanlarını anlayabilirler.
Yumurtlamadan hemen önce, vajinal akıntının şeffaf, yumuşak ve çiğ yumurta akı kıvamında olduğu fark edilebilir. Yumurtlama sonrası akıntı yoğun ve beyazımsı olup, kaybolur. Bazı kadınlarda yumurtlama hafif kasık ağrısı şeklinde fark edilebilir.
Yumurtlama takibinde bir başka yol ise, sabahları yataktan kalkmadan dijital bir derece ile vücut ısısının ölçülüp bir kâğıda yazılarak tutulan tablo vasıtasıyla yumurtlama takibidir. Yumurtlamadan hemen sonraki günler vücut ısısı yarım-bir derece yükselebilir ve takip eden aylarda bu günlere dikkat edilir. Vücut ısısının yükselmesinden önceki 2-3 gün gebe kalınması için daha uygun günlerdir.
Bunlardan başka, çocuk isteyen çiftler yumurtlama takibine yarayan idrar test çubukları kullanabilirler. En doğru yumurtlama zamanı ultrasonda doktorun yaptığı yumurtlama takibi ile anlaşılır.
Kaynak: