Teknoloji gelişti, zaman değişti. Ama hiç değişmeyecek bir şey var:
“Hayatta kalmak” için değilse bile “sağlıklı kalmak” adına daha çok ve düzenli egzersiz yapmak, fiziksel gücünüzü korumak ve artırmak zorundasınız.
Eğer yüz yıl önce yaşasaydınız sadece sağlığınız için değil, hayatta kalmak için de güçlü kuvvetli olmak ve neredeyse günün yarısını hareket ederek geçirmek zorundaydınız.
Yaşamınızı sürdürmeniz fiziksel gücünüz ve hareket yeteneklerinizle birebir bağlantılıydı. Yeterince hareket etmezseniz yiyecek bulmanız, barınma ihtiyaçlarınızı gidermeniz, korunmanız, özetle yaşamınızı sürdürmeniz olanaksızdı. Kısacası hayatınıza ilişkin pek çok şeyi her gün tekrarlamak zorunda olduğunuz türü, tarzı, biçimi, süresi farklı fiziksel çabalarla sağlayabiliyordunuz.
Bugün durum farklı
Farklı çünkü zamanla hayat tarzınız değişti. Birçok şeyi kolay ve zahmetsiz yapabiliyorsunuz. Zaman değişti ama değişmeyen ve hiç değişmeyecek bir şey var:
“Hayatta kalmak” için değilse bile “sağlıklı kalmak” adına fiziksel çabalarınızı sürdürmek, fiziki gücünüzü korumak ve güçlendirmek zorundasınız. Çünkü bilim diyor ki “hareketsiz bir hayatın faturası yanlış beslenmenin faturası kadar, hatta ondan daha da ağır ve tehlikeli!”
Daha önce de yazdım, bir kez daha hatırlayalım:
DNA’MIZ ‘AYNI’ KALDI
Bir milyon yılda DNA’mızın en fazla %2’si değişti, %98’i olduğu gibi duruyor. İnsanlık tarihini 24 saatlik bir süre gibi kabul edersek, son yüz yıl bu 24 saatin en çok bir iki dakikasını oluşturur. Yani insanlık tarihi için oldukça kısa bir zaman aralığı. Ne var ki yine bu son yüz yılda yaşam tarzımızdaki değişmeler korkunç!
Farklı, tanımadığımız bir yaşam ritmi oluşturduk. Bedenimizin hala yapısını çözümleyemediği beslenme alışkanlıkları geliştirdik. Daha da mühimi hareket kabiliyetimizi neredeyse sıfıra indirdik. Neticede yaşam tarzımızla yapımız, yani DNA’mız ciddi bir uyuşmazlık, tanışmazlık, itişip kakışma, sürtüşme içine girdi. Kısacası DNA’larımız bu yeni hayata (modern hayat) uyum sağlayamıyor. Yaşadığımız sağlık sorunlarının çoğunun esas nedeni de işte bu sürtüşme, bu uyumsuzluk durumudur.
BİLMEK YETMEZ, UYGULAYIN
“Biz bunları biliyoruz hocam” diyebilirsiniz. Haklısınız. Yoğunluğu iyice artan sağlık bilgisi bombardımanı sayesinde hepimiz hayatımıza ilişkin pek çok yanlışın farkına vardık.
Ama “bilmek”le “hayata geçirmek” aynı şeyler değil. Benim altını çizmek istediğim ise şu: Hareket eksikliği/aktivitesizlik daha güncel deyimiyle “tembellik/miskinlik” probleminin başımıza ne gibi işler açtığının hala farkında değiliz. “Hareketsiz Hayat” çoluk çocuk, yetişkin, yaşlı fark etmeden hepimizin sağlığının canına okuyor. Geleceğimizi tehdit ediyor. Hayatımıza giren “anti egzersiz” buluşların sayısı artmaya devam edecek olursa “hareketsizlik” problemi –tıpkı beslenme yanlışlığı problemi gibi- çığ gibi büyüyecek.
TIP YENİDEN ŞEKİLLENİYOR
Son yıllarda modern tıp –ilaç, ameliyat, diyet- çoğu ciddi biçimde tartışılıyor. Birçok ilaç zararları nedeniyle terk ediliyor. Pek çok ameliyat yöntemi tarihin tozlu sayfalarına yerini alıyor. Birçok diyet tavsiyesi yerini yenilerine bırakıyor. Kısacası yeni bir sağlık anlayışı, yeni bir tıp yaklaşımı geliyor.
BİZ DE ‘AKILLANDIK’
İnsanlar yiyip içtiklerine daha çok dikkat etmeye, tıbbi önerileri kuşkuyla incelemeye başladılar. Hastalanmamanın önemini daha iyi kavradılar. Bunun yolunun doğru beslenmeden, aktiviteden, uykudan, dinlenmeden, doğayla barışık yaşamaktan, daha da önemlisi “kendine daha iyi bakmaktan” geçtiğini öğrendiler. Her şeyi ama her şeyi sorguluyorlar.
‘DOĞAL’ İYİDİR
Sorgulamalardan tıbbi öneriler de –diyet tavsiyeleri, beslenme önerileri, ilaçlar, ameliyat kararları vs.- nasibini alıyor. Bunların hepsi iyi gelişmeler. Bir başka iyi gelişme de şu:
İnsanlar tedavileri söz konusu olduğunda öncelikle doğal yolları tercih ediyorlar. Midesi ağrıyınca antiasit almak yerine papatya, nane, rezene çayını tercih eden, ishal olunca antikolinerjik yerine probiyotik yutanların sayısı artıyor. Bu nedenle sorguluyorlar yumurta, tereyağı, kaymak yasağını, kolesterol haplarını, mide şuruplarını. Doğruyu bu sorgulamalar sayesinde bulabileceğiz.
Bilim “sorgulayıcı ve şüpheci” özelliği nedeniyle ilerlemiyor mu zaten? Yukarıda da belirttiğim gibi bu sorgulamaların artarak devam edeceğinden, bunlar sayesinde TIBBIN YENİDEN ŞEKİLLENECEĞİ ve daha doğru bir yola gireceğinden şüpheniz olmasın.
YA DEĞİŞTİRİN YA DEĞİŞİN!
Sağlığın da kendine has bir matematiği var. Hiçbirimiz durduk yerde hastalanmıyoruz. Örnek mi? Buyurun kalp damar hastalıklarına…
Bu hastalıkların çok sayıda risk faktörü var:
Sigara içmek, şeker hastalığı/kan şekeri yüksek olmak, yüksek tansiyon, kan yağ dengesizliği/trigliserid/kolesterol fazlalığı, obezite/kilo sorunu/göbeklenme, hareketsiz yaşam tarzı, stres…
BUNLARI YAPIN
Listede üç şey daha var: Genetik eğilim, erkek olmak ve yaşlanmak.
Biliyoruz ki genetik eğilimi olanlarda, ailesinde kalp hastalığı sık görülenlerde koroner kalp hastalığı riski daha fazla.
Yine biliyoruz ki erkekler kadınlara oranla daha sık kalp sorunu yaşıyor. İyi bilinen bir bilgi de şu: Yaş ilerledikçe kalp damar hastalıkları artıyor. Bir risk analizi yaparsak, son saydıklarımın üçü “değiştirilemez”, ilk saydıklarımın tamamı “değiştirilebilir” faktörler. Bu durumda yapmamız gereken son derece basit: Değiştirilemeyenleri bir kenara bırakıp değiştirilebilenleri değiştireceğiz. Sigara içiyorsak içmeyeceğiz. Fazla kilomuz varsa vereceğiz. Tansiyonumuz yüksekse düşürmenin bir yolunu bulacağız. Hareketsiz bir hayatımız mı var? Hareketleneceğiz! Kan kolesterol/trigliserid yüksekse azaltacağız. Stresimiz fazlaysa yönetmenin bir yolunu bulacağız. Kısacası her birimiz “risk yönetimi uzmanı” olup değişime odaklı akılcı stratejiler geliştireceğiz. Değiştiremeyeceğimiz şeyleri bir kenarda bırakıp değiştirebileceğimiz her risk faktörünün üzerine gideceğiz.
İLAÇ İSRAFINA HAYIR!
Basİt sağlık sorunlarımızı bile ilaçlarla çözmeye çalışıyor, neticede çok ilaç tüketiyoruz. Böyle olduğu için de ilaçlara bağlı sağlık sorunlarının yaygın olduğu ülkelerden biriyiz.
Kullandığımız ilaçları eşe dosta arkadaşa konu komşuya da tavsiye etmeyelim. Gereksiz ilaç kullanımının ekonomik sonuçları da var. İlaçlara harcadığımız para her yıl biraz daha büyüyor.
BİLİNÇLİ OLUN
İlaç kullanımında daha bilinçli olalım. Yalnızca hekimler önerdiğinde ilaç kullanmayı ilke edinelim, eczacılarla işbirliği yapalım. Başımız ağrıyınca ağrı kesici, karnımız ağrıyınca spazm çözücü, midemiz ağrıyınca anti asit yutmayalım. İsterseniz şu bilgileri de hatırlayalım:
-İlaç kullanırken alkoll almayın.
-İlaçlarınızı çocukların ulaşamayacağı yerlerde bulundurunuz.
-Son kullanma tarihi geçmiş ilaçları kullanmayınız.
-İlaçları orijinal kutularında muhafaza ediniz.
-İlaçlarla ilişkili olabilecek sorunları hekiminiz/eczacınızla paylaşınız.
-Önerilen zaman planlamasına dikkatle uygun kullanınız.
-Belirlenen süreden daha uzun süre ve tavsiye edilen dozdan daha yüksek dozlarda kullan-mayınız.
Anti egzersiz icatlar
Tekerleğİn icadı ilk “anti egzersiz” icatlarından biriydi. Onu diğerleri (buharlı trenlerin, otomobil ve benzeri araçların icadı) izledi. Bunların her biri etkili oldu ama en belalısı televizyon oldu. Televizyon çocuklar için de yetişkinler için de müthiş bir “hareket freni” vazifesi gördü. Cazip uygulamalar yüklü cep telefonları, tabletler ve internet ise “anti egzersiz icatlar”ın en son örnekleri.
MİSKİNLİĞİN FATURASI
Anti egzersiz buluşların yarattığı miskinliğin faturasına gelince…
O faturada “obezite, diyabet, kalp damar hastalıkları, kanser” var. O faturada “hipertansiyon, felç, Alzheimer” var.
Kısacası o fatura insanlığın önüne bugüne kadar konan en şişkin ve en pahalı fatura. Faturayı hafifletmenin yolu ise mutlaka ama mutlaka “terlemekten”, düzenli ve bilinçli “egzersiz yapmaktan”, hayata daha fazla “aktivite” katmaktan geçiyor.
Üç önemli gerçek
İkİ konu “kilo problemi” ile doğrudan ilişkili: Ne yiyip içtiğiniz, ne kadar hareket etiğiniz! Şu basit yaklaşımı bu nedenle kilo sorunu olan herkese benimsetmeye çalıştım:
Fazla kilolarınızdan kurtulmak istiyorsanız mucize çözümler peşinde koşmayı bir kenara bırakıp “yediklerinizi” azaltıp “yaptıklarınızı” arttırın. Mesela “yediklerinizin yarısı, yaptıklarınızın iki katı” gibi bir formülü benimseyebilirsiniz. (Bu formülü ilk ve en çok benimseyenlerden biri Fehmi ağabey (Koru) oldu ama maalesef o da “kalıcı” hale getiremedi!) Yanlış beslenmenin, kötü beslenmenin, bilinçsiz beslenmenin kilo problemiyle ilişkisini hepimiz kavradık ama sorunun öbür yanını yani “aktiviteyle/hareketle” ilişkisini hala görmezden geliyoruz.
1 SAAT BİLE YETER
Oysa şu üç şey net ve açık:
- Kötü beslenseniz bile yaşamınıza yaklaşık bir saatlik egzersiz eklemeniz (yürümeniz!) kilo sorununuzu çözmede kesinlikle işe yarar.
- Kilo probleminizin nedeni ne olursa olsun karın bölgesindeki yağlardan kurtulmada en doğru iş düzenli egzersiz alışkanlığı edinmek ve uygulamaktır. (Bu işin bir de bonus kısmı var: Göbekli kişilerde düzenli egzersiz diyabet, kalp hastalığı, inme ve diğer hastalıklara yakalanma riskini de azaltıyor)
- Kilo vermek mutlaka “daha çok egzersiz” anlamına gelmez. Mümkün olduğunca hareketli bir hayat ve kısa da olsa düzenli egzersiz yeterlidir. (Dr. Harvey B. Simon/Yorulmadan Egzersiz/Optimist Yayınları/İstanbul/2007)
Kaynak: