• 15 Nisan, 2024

Damak Çatlatan Lezzetlere Dikkat Edin!

Et-patates, rosto-püre, karpuz-beyaz peynir… Bu “ikili”lerin lezzetli olduklarını ben de biliyorum ama “sağlık” söz konusu olunca kendimi de sizi de uyarmadan duramıyorum. Zira bu tür “damak çatlatan lezzetler”, dikkat edilmezse “damar çatlatan zehirler” haline de gelebilirler. Yanlış yerde, yanlış zamanda kullanıldığında iyi gıdalar zararlı, en azından faydasız olabilir.

Soframızdaki besinler için “iyi-kötü” veya “yararlı-zararlı” gibi ayrımların ne kadar doğru olduğunu bilmiyorum ama şundan eminim: Yanlış yerde, yanlış zamanda kullanıldığında iyi gıdalar zararlı, en azından faydasız olabilir. İsterseniz kafanızı çok fazla karıştırmadan konuya ‘damardan’ gireyim: “Mutfak yanlışları”mızın ya da “mönü dizaynı” hatalarımızın sayısı bir hayli fazla.

Bunların çoğu da yanlış eşleştirmelerden kaynaklanıyor. Mesela büyük bir zevkle yediğiniz ‘et-patates’ çok zararlı bir ikili.

Protein kaynağı olan eti nasıl pişirirseniz, pişirin yanına nişasta deposu patatesi koydunuz mu işler karışır! İster ‘hamburger-patates kızartması’ ister ‘rosto-patates püresi’ yiyin isterseniz tencerede ‘bol patatesli kuşbaşı et ya da kıyma’ pişirin metabolizmanız bu ikiliden hoşlanmaz.

Gündelik yaşamımızdan ‘peynirli pizza’ ya da ‘sıcak ekmeğin içine boca edilmiş tulum peyniri’ gibi başka tanıdık örnekler de verebilirim. Beslenme listesinde ağız tadını en başa yazan ülkemizde bu örnekleri çoğaltmak çok kolay.

Pilav-püre-makarna

Et yemeklerinin yanına ilave edeceğiniz pirinç pilavı, bol kıymalı sosun altındaki makarna gibi yiyecekler, nişastayla proteinden oluşan, sağlığa zararlı bileşimlerdir. Canınız ille de nişasta tüketmek istiyorsa eti değil sebzeyi tercih edin.

Ama bana sorarsanız “Siz yine de nişastayı abartmayın” derim. İster sebze, ister et, balık, tavuk tercih edin ama patatesten ve pilavdan uzak durmaya bakın.

Canınız pilav mı istedi? Tercihinizi kepekli bulgurdan yana kullanın.

Makarnanız tam tahıl unundan yapılmış olsun. Pideniz de öyle… Sık yaptığımız hatalardan biri de meyvelerle ilgili. Biz ‘meyve sever’ bir ulusuz.

Hem kendi sofralarımızı hem de ikramlarımızı meyvelerle zenginleştirmekten hoşlanırız.

Dahası meyveyi, yemeklerden sonra ve ille de akşam saatlerinde tüketmeyi severiz. Ama ikisi de yanlış beslenme davranışıdır.

Aslında meyveyi çok yemek de doğru değildir çünkü meyvelerde, özellikle de tatlı meyvelerde bol miktarda bulunan fruktozun bakkaldaki toz şekerden pek farkı yok.

Onun da bir gramı dört kalori, daha da önemlisi kullanımı insülin gerektirmediğinden metabolizmayı altüst edebilir.

Hipoglisemiyi körükleyebilir, ürik asit patlamaları yapıp gut krizlerine neden olabilir.

DHA mı, EPA mı?

DHA ve EPA, Omega-3 yağ asitlerinin kısaltılmış isimleridir. Birinin “Docosa Hexaenoic Acid”, diğerinin “Eicosa Pentaenoic Acid” şeklinde oldukça uzun ve telaffuzu zor isimleri var.

İkisi de sağlığa faydalı, doğal mucizeler. Faydalı oldukları alanlar ise biraz farklı. Beyin-bellek ve göz sağlığı söz konusu olduğunda DHA ön plana geçiyor.

Damar sağlığı, pıhtılaşma sistemi ve kalp sağlığı söz konusu olunca da EPA favori gösteriliyor. Bedenlerimiz (Hücrelerimiz) bunların ikisini de üretemiyor.

Onları ya hazır olarak kazanmak zorundayız -ki hazır şekilleri sadece hayvansal gıdalarda bulunuyor, balıkla, süt ürünü, et ve yumurtayla kazanılıyor- ya da bitkisel Omega-3 olarak da bildiğimiz Alfa Linoleik Asitten (ALA) zengin bazı bitkisel gıdaları bol ve sık (Keten tohumu, ceviz, semizotu, yeşil yapraklı sebzeler) yememiz lazım.

Bitkisel Omega-3 olan ALA’yı karaciğerlerimiz EPA ve DHA’ya çeviriyor.

Ama yine de en iyisi EPA ve DHA’yı hayvansal besinlerle kazanmak.

Dua iyileştirir

Sık sık tekrarladığım bir tavsiyeyi bir kez daha hatırlatmak istiyorum:

Dua bir iç doktor, bir doğal şifadır. Duanın faydaları tıp biliminin yeni yeni farkına vardığı sağlık sırlarından biridir. Dua etmek herkese, her zaman, her yaşta iyi gelir.

Dualar “iyileştiren sözler”dir; bizi güçlendirir, iyimserlik hissi verir, hoşgörüyü önerir, “boşver” diyebilmeyi öğretir, daha da önemlisi “şefkat, sevgi, yardım etme, affedicilik” gibi ruha ve bedene iyilik veren duygularımızı güçlendirir.

Dua etmenin bütün bu başarılara nasıl imza attığını ise hâlâ bilmiyoruz ama dünyanın gelişmiş tıp merkezleri duanın gücünden faydalanmanın yollarını araştırmaya ve bu konuda neler yapılabileceğini anlamaya çalışıyor. Sağlığınız için duanın gücünden istifade edin.

Depresyonun 10 işareti

Depresyonun farklı ve şaşırtıcı onlarca belirtisi var ama bence şu 10 işareti ciddiye almanızda fayda var:

1- Kötümserlik, hiçbir şeyin bundan sonraki süreci daha iyi yapamayacağı duygusu.

2- Uyku bozuklukları (Özellikle uykuya dalmakta değil de gecenin ortasında uyanma ya da sabahın köründe uyku bölünmeleri yaşama şeklinde olanları ya da tam tersine aşırı uyuma halleri ve çoğu zaman da hemen her sabaha yorgun ve uykusunu alamamış şekilde uyanma durumları).

3- Genel bir enerji eksikliği durumu, ilerleyici bir yorgunluk hali, isteksizlik, keyifsizlik, bir şeyi yapıp yapmama konusunda giderek belirginleşen kararsızlık duygusu.

4- Sosyal çevreye ilgisizlik ve zaman içinde bu ilgisizliğin, yalnızlaşmanın insanlardan uzaklaşma boyutuna varması.

5- İnatçı bir üzüntü hali.

6- Kendine güvende azalma, işe yaramazlık duygusu hissetme.

7- Unutkanlık ve konsantrasyon güçlüğü.

8- Erken ve kontrolsüz tepkiler, öfke atakları, ağlama krizleri, aşırı duygusal iniş çıkışlar.

9- İştah değişiklikleri, özellikle karbonhidratlılara ve tatlılara düşkünlük durumu.

10- Cinsel isteğin azalması.

Yedikleriniz uykunuzu kaçırmasın

Neleri yediğiniz ve ne miktarda yiyecek tükettiğinizin uyku kalitenizi etkilediğini biliyor musunuz? Eğer rahat ve kaliteli bir uykuya ihtiyacınız olduğunu düşünüyorsanız yiyecek içeceklerinize özen göstermelisiniz.

Bu yeni programa, akşam yemeğinizi mümkün olduğu kadar hafifletip daha erken saatlerde yiyerek başlayabilirsiniz. İyi bir uyku için sıkı bir kahvaltı yapmanızı ve biraz daha hafif bir öğle yemeği yemenizi

öneriyoruz.

Eğer akşam yemeğinizin biraz ağır geçeceğini düşünüyorsanız yatmadan en az 3 saat evvel yemekten kalkmış olmanız gerekiyor.

Uykusuzluk sorununuzu hafifletmek için ‘triptofan’ içeren ılık süte bal ilave edip, yatmadan 1-1,5 saat kadar önce 1 bardak içebilirsiniz. Triptofan vücudunuzun doğal uyku hormonu melatoninin daha fazla üretilmesine yardımcı olacaktır.

Akşam yemeklerinde uyku kaçırıcı bir amino asit olan tirozin’ce zengin peynirden, kafein deposu kahveden ve kahve ile zenginleştirilmiş tatlılardan uzak durmanızda yarar var.

Diş gıcırdatmak

Bana göre son yıllarda sık görülen uyku problemlerinin başında “diş gıcırdatma sorunu” var. Öyle ki çoğu diş hekimi arkadaşım bu konuda ciddi çalışmalar yapmaya ve sizlerin bilgilendirilmeniz gerektiği konusunda beni uyarmaya başladılar.

Çünkü sorunun zannettiğinizden çok daha önemli sonuçları var: Diş minesini aşındırıyor, diş etlerine hasar veriyor, dolguları bile kırabiliyor.

Ayrıca dişleri sıkmak çene çevresine kaslara ve eklemlere yaptığı baskı nedeniyle çene ağrısına, çiğneme ekleminde fonksiyon bozukluğuna hatta şiddetli baş, kulak ve yüz ağrılarına bile sebep olabiliyor.

Belki şaşıracaksınız ama yaklaşık her 10 kişiden biri geceleri bir şekilde dişlerini gıcırdatıyor. Hatta bazılarımız özellikle gergin ve kaygılı olduğumuz zamanlarda bunu gündüzleri bile yapabiliyor.

Eğer böyle bir probleminiz varsa bununla ilgili bir diş hekimiyle görüşmenizde fayda var.

Benim önerim uykudan önce aldığınız alkol ve kafeini azaltmanız ve gerekiyorsa kas gevşetici, rahatlatıcı, bir destek kullanmanız.

Kaynak:

Benzer Yazılar

Yorum Yapın